Yazılar

Yeni Fobi: İlişkilerde Sorumluluk Almaktan Korkmak!

Modern çağın görünmez salgınlarından biri haline gelen “ilişkisel sorumluluk fobisi”, artık birçok insanın duygusal yaşamını sessizce şekillendiriyor. Birçok kişi, derin bir bağ kurmak isterken aynı anda o bağın getirdiği duygusal yük, bağlılık ve sorumluluktan kaçıyor. Bu kaçınma çoğu zaman “özgürlük ihtiyacı” gibi görünse de, aslında bağlanma korkusu, kontrol kaybı endişesi ve terk edilme şemalarının birleşiminden doğan psikolojik bir savunma mekanizmasıdır.

Klinik gözlemlerime göre bu korku, özellikle yüksek işlevli bireylerde daha sık görülür. Başarılı, üretken, güçlü insanlar… ancak ilişkide “duygusal yakınlık” istendiğinde geri çekilirler. Çünkü yakınlık onlar için sadece sevgi değil; sorumluluk, beklenti ve potansiyel kayıp anlamına da gelir.

Bu fobinin temelinde genellikle şu düşünceler gizlidir:

“Ya ben yetemezsem?”

“Ya biri bana tamamen güvenirse ve ben o güveni taşıyamazsam?”

Yani mesele sadece bağ kurmaktan değil; o bağın gerektirdiği duygusal olgunluk, süreklilik ve derinliği taşıyabilmekten korkmaktır. Modern bireyler, geçmiş ilişkilerde yaşadıkları kırılmış güven, reddedilme korkusu ve özgürlük kavramının yanlış yorumlanması nedeniyle duygusal yakınlığa her zamankinden daha temkinli yaklaşır.

Birçok kişi için artık “ilişki”, bir alan daraltması ya da yük olarak algılanıyor. Bu durum özellikle ghosting (aniden iletişimi kesme), submarining (hiçbir şey olmamış gibi geri dönme) veya breadcrumbing (ilgi kırıntılarıyla oyalama) gibi davranış biçimlerinde kendini açıkça gösteriyor.
Bu kişiler genellikle “ilişkiye hazırım” derken, aslında yakınlığın getirdiği duygusal sorumluluğa hazır değildir.

Birinin hayatına dahil olmanın, onun duygusal alanında yer almanın ve güven inşa etmenin yarattığı ağırlık, içsel kaçınmayı tetikler. Bu durumun kökeninde çoğu zaman kaygılı–kaçınmacı bağlanma örüntüsü, çocuklukta güvenli ilişki eksikliği veya geçmişte yaşanan love bombing (aşırı sevgi bombardımanı) sonrası oluşan duygusal tükenmişlik yatar.

Bugünün ilişkilerinde birçok kişi “beni kısıtlamasın ama sevsin” ikilemiyle hareket ediyor.
Bu yaklaşım, cuffing (soğuk aylarda kısa süreli ciddi ilişki arayışı) veya situationship (tanımsız ama duygusal bağ içeren ilişkiler) gibi geçici bağlanma modellerinin artmasına neden oluyor. İnsanlar artık sevgiye değil, kontrollü yakınlığa yöneliyor. Bu da ilişkileri “ilişkiymiş gibi” yaşanan ama asla derinleşemeyen bir döngüye hapsediyor.

Psikolojik açıdan bu korku, bir tür kendilik korunması refleksi olarak işlev görüyor. Kişi, duygusal olarak bağ kurarsa kırılacağını bildiği için bağ kurmamayı seçiyor. Ama paradoks şu: Sorumluluktan kaçınmak, duygusal özgürlük getirmez. Tam tersine yalnızlığı kalıcı hale getirir.

Gerçek duygusal olgunluk, “ilişkiyi taşımak” değil, ilişki içinde kalabilme kapasitesini geliştirmektir.
Kişi sevmenin yükünü değil, sevmenin sürekliliğini taşıyabildiğinde sağlıklı bağlanma mümkün olur.
Ve belki de modern dünyanın en büyük fobisi tam da budur:

Birine gerçekten güvenip, duygusal olarak orada kalabilmek.

Yeni Fobi: İlişkilerde Sorumluluk Almaktan Korkmak!

İlişkide Sorumluluk Almak Ne Anlama Gelir?

İlişkide sorumluluk almak; sadece “sadık kalmak” ya da “ilişkiyi sürdürmek” demek değildir. Gerçek sorumluluk, duygusal olgunluk, empatik farkındalık ve karşılıklı güven inşası üzerine kurulu bir bilinç düzeyidir. Bu olgunluk seviyesi, ilişkide ortaya çıkan sorunları bir “suçlama yarışı” haline getirmeden ele alabilmeyi ve duygusal alanda kendi payını görebilmeyi içerir.

Sorumluluk alan birey, partnerinin davranışlarını kontrol etmeye değil; kendi iç dünyasını yönetmeye odaklanır. Çünkü sağlıklı bir bağ, iki kişinin birbirini “tamamlamasıyla” değil; iki yetişkinin sınırlarını koruyarak yakınlaşmasıyla mümkündür. Bu, modern ilişkilerde bir green flag yani duygusal olgunluğun en net göstergesidir.

Buna karşın, ilişkide red flag dediğimiz durumlar genellikle sorumluluk almamanın bir yansımasıdır:
Kişi duygularını bastırır, sorunları konuşmak yerine stonewalling (duvar örme) davranışına girer ya da partnerini gaslighting (algı manipülasyonu) yoluyla suçlar. Bu tür tutumlar, ilişkinin duygusal güvenliğini zedeler ve karşılıklı bağlanmayı imkânsız hale getirir.

Birçok çiftin yaşadığı çatışmanın temelinde, duygusal sorumluluğun yanlış anlaşılması yatar. Bazıları sevgiyi fedakârlıkla karıştırır; “ben onsuz yapamam” diyerek kendi sınırlarını ihlal eder. Bazıları ise “özgürlüğüm kısıtlanmasın” diyerek duygusal mesafeyi enmeshment (iç içe geçme) korkusuyla reddeder. Oysa sağlıklı sorumluluk, ne kendini feda etmektir ne de uzak durmaktır. Sorumluluk, ilişkinin duygusal alanına bilinçli ve dengeli bir şekilde katılmaktır.

Kısacası, ilişkide sorumluluk almak; karşı tarafa yüklenmeden, duygusal yükleri birlikte taşımayı seçmektir. Bu farkındalık, bağlanma stillerini dönüştürür, tekrarlayan travmatik örüntüleri (groundhogging) kırar ve ilişkide güveni yeniden tanımlar. Bir ilişkide sorumluluk almaktan korkmamak, sevmenin olgun hâline geçiştir. Yani ilişkide kalabilme cesaretidir.

İlişkide Sorumluluk Almanın 7 Temel Kriteri

Bir ilişkide sevgi kadar önemli olan şey, o sevginin sürdürülebilirliğini sağlayan psikolojik sorumluluk bilincidir. Aşağıdaki kriterler, hem bireysel olgunluğu hem de ilişkisel dengeyi güçlendiren temel yapı taşlarını oluşturur.

Yeni Fobi: İlişkilerde Sorumluluk Almaktan Korkmak!
  1. Duygusal Farkındalık Geliştirmek:
    Kendi duygularını tanımak, onları bastırmadan ifade edebilmek ve tetikleyici durumlarda farkındalığı koruyabilmek.
  2. Suçlama Döngüsünden Çıkmak:
    “Senin yüzünden böyle hissediyorum” yerine “Bu durumda ben böyle hissediyorum” diyebilmek. Bu küçük fark, ilişkide devrim yaratır.
  3. Empati Kurabilmek:
    Partnerin duygusal perspektifini anlamaya çalışmak; savunma değil, bağlantı kurma çabası içinde olmak.
  4. Sınırlarını Tanımak ve Koruyabilmek:
    “Hayır” diyebilmek, kendi alanını savunmak ve başkasının alanına saygı göstermek. Sağlıklı sınırlar, güvenin temelidir.
  5. Kendini Sorumlu Tutmak:
    İlişkide yaşanan problemleri sadece “karşı tarafın sorunu” olarak değil, ortak dinamiklerin sonucu olarak görebilmek.
  6. Duygusal Yetişkinlik:
    Küsmeden, manipüle etmeden, duygusal şantaj yapmadan konuşabilmek. Bu, ilişkide olgun bağ kurmanın en net göstergesidir.
  7. Tutarlılık ve Güvenilirlik:
    Söylem ve davranışın uyumlu olması; “sözünü tutan” biri olmak. Çünkü duygusal güven, günlük tutarlılıktan doğar.

Bu yedi ilke, bir ilişkiyi “doğru kişiyle olmak”tan çok, doğru biçimde bağ kurmak haline dönüştürür.
Gerçek sorumluluk, birini değiştirmeye değil; birlikte büyümeye niyet etmektir.

Bir İlişkide Sorumluluk Duygusu Nasıl Oluşturulur?

Bir ilişkide sorumluluk duygusu, doğuştan gelen bir özellik değil; öğrenilen bir psikolojik beceridir.
Bu becerinin gelişmesi, kişinin hem kendi duygusal olgunluğunu fark etmesi hem de ilişki içinde karşılıklı güveni besleyen davranış kalıplarını öğrenmesiyle mümkündür.

İlişkisel sorumluluk, “ben”den “biz”e geçebilme kapasitesidir. Ancak modern ilişkilerde bu geçiş artık eskisinden çok daha karmaşık. Çünkü ilişkiler; breadcrumbing (ilgi kırıntılarıyla oyalama), ghosting (bir anda iletişimi kesme) veya cuffing (sadece mevsimlik yakınlık arayışı) gibi davranışlarla şekillenen yüzeysel döngüler içinde yaşanıyor. Bu döngüler, bireylerin “bağ kurmadan bağlanma” refleksini güçlendiriyor. Kişi, sorumluluk almadan duygusal temas kurmanın yollarını arıyor ama bu, yakınlığın sürdürülebilirliğini imkânsız hale getiriyor.

Sorumluluk duygusu oluşturmak, önce kendini tanımakla başlar. Kişi kendi duygusal tetikleyicilerini, sınırlarını ve geçmişteki bağlanma kalıplarını fark etmeden sağlıklı ilişki kuramaz. Örneğin geçmişte love bombing (aşırı ilgi bombardımanı) yaşamış bir kişi, yeni bir ilişkide ilgi görmeyi tehlikeyle eşleştirebilir. Ya da daha önce ghosting deneyimi yaşamış biri, “nasıl olsa yine gider” korkusuyla duygusal yatırım yapmaktan kaçınabilir. İşte bu noktada, sorumluluk duygusu geliştirmek; duygusal geçmişini fark edip, bugüne bilinçli şekilde taşıyabilmek demektir. Sorumluluk duygusu, aynı zamanda “red flag” ve “green flag”leri ayırt etme yeteneğini de geliştirir. Bir partnerin sürekli eleştirmesi, duygusal manipülasyon (gaslighting) yapması ya da kendi hatalarını inkâr etmesi bir red flag’dir. Buna karşın, duygularını açıkça ifade eden, empati kurabilen, hatasını sahiplenen bir partner green flag’dir yani ilişkide güvenli bağın göstergesidir. Bu farkındalık olmadan hiçbir ilişki sağlıklı ilerleyemez.

Klinik olarak baktığımızda, sorumluluk duygusunun en önemli göstergesi şudur:
Kişi, kendi geçmiş travmalarını partnerinin üzerine yansıtmaz. Yani çocuklukta görülmemiş bir sevgiyi, yetişkinlikte bir partnerden sınırsız ilgi şeklinde talep etmez. Bunun yerine, kendi duygusal ihtiyaçlarını fark eder, ifade eder ve partnerinin alanına saygı duyar. Bu, modern ilişkilerde “green flag” olarak kabul edilen en olgun tutumlardan biridir.

Sorumluluk duygusunu geliştiren ilişkilerde taraflar birbirinin “kurtarıcısı” değil, yoldaşı olur. Bağlanmak bir tehdit değil; büyümenin doğal bir parçası hâline gelir. Gerçek sevgi, sorumlulukla birlikte derinleşir çünkü sevgi, sadece hissetmek değil, devam ettirebilmektir.

Yeni Fobi: İlişkilerde Sorumluluk Almaktan Korkmak!

Sorumluluk Almaktan Neden Kaçılır ?

Birçok insan ilişkide sevgiye açık olsa da, sorumluluk kelimesi geçtiğinde içsel bir alarm devreye girer. Çünkü sorumluluk, yalnızca sevgi vermek değil; duygusal olgunluk, istikrar ve karşılıklı bağlılık gerektirir. Bu da birçok kişide kontrol kaybı, hata yapma korkusu ve reddedilme endişesini tetikler.

Modern ilişkilerde bu korku en çok ghosting (aniden iletişimi kesme), breadcrumbing (ilgi kırıntılarıyla oyalama) veya cushioning (yastık koyma) gibi davranışlarda karşımıza çıkar. Bu tutumlar, kişinin duygusal yüzleşmeden kaçma ve sorumluluk alanını “gri bölgede” tutma eğilimini gösterir. Kimi zaman bu kaçınma, “özgürlüğü koruma” bahanesiyle yapılır ama aslında içsel bir bağlanma travmasının devamıdır.

Psikolojik olarak sorumluluktan kaçınan bireyler genellikle çocuklukta duygusal olarak “fazla olmakla” suçlanmıştır. Bu nedenle yetişkinlikte duygularını bastırmak, sınırlarını net çizememek veya duygusal açıklığı zayıflıkla eşleştirmek yaygındır. Bu kişiler ilişkiyi enmeshment (iç içe geçme) riskiyle karıştırır; bu yüzden “yakınlaşmak” onlara özgürlüğün kaybı gibi gelir.

Bazıları da “beni kısıtlamasın ama sevsin” çelişkisine sıkışır. Bu durum situationship (tanımsız ilişki) veya beige flag (duygusal olarak güvenli ama tutkusuz ilişki) örüntüleriyle kendini gösterir. Kişi, sevgiyi kontrol altında tutmaya çalışırken derin bağ kurma kapasitesini kaybeder.

Gerçekte sorumluluktan kaçmak, bizi özgürleştirmez; tam tersine, yalnızlığı kronikleştirir. Duygusal olgunluk, kaçınmanın değil, yüzleşmenin cesaretidir. Ve o cesaret geliştirildiğinde, ilişki artık tehdit değil; iyileşme alanı haline gelir.

Partnerinizi incittiğinizde sorumluluğu nasıl üstlenirsiniz?

Hiçbir ilişki hatasız değildir. Fakat birini incitmekle o incinmenin sorumluluğunu almak arasında büyük bir fark vardır. Gerçek duygusal olgunluk, hatasız olmakta değil, hata yaptığında onarabilmekte yatar.
Yani mesele, “üzmedim” demek değil; “üzdüğümde kalabiliyorum” diyebilmektir.

Partnerini incittiğinde ilk refleks çoğu zaman inkâr, savunma veya geri çekilme olur. Bazıları gaslighting (gerçeği çarpıtma) yaparak karşı tarafın hislerini sorgulatır, bazıları ise ghosting (aniden iletişimi kesme) ya da fexting (mesajla tartışma) yoluyla duygusal yüzleşmeden kaçınır. Oysa sorumluluk almak; ne mazeret üretmektir, ne de kendini suçlamak. Gerçek sorumluluk, accountability denilen tutumdur. Yani eylemin, duygunun ve etkisinin sorumluluğunu dürüstçe sahiplenmek.

Bu süreçte yapılması gereken ilk şey, savunmayı bırakıp duygusal empati kurmaktır.
“Evet, bu davranışım seni incitti.” diyebilmek, bir green flag, yani ilişkide güveni yeniden inşa eden bir olgunluk göstergesidir. Partnerin duygusunu geçersizleştirmeden dinlemek, açıklama yapmadan önce anlamaya çalışmak, ilişkide repair attempt (onarım girişimi) denilen şifalı alanı oluşturur.

Sorumluluk almak, utanç duygusunu bastırmadan taşımayı öğrenmektir. Savunmak yerine paylaşmak, susmak yerine açıklamak, kaçmak yerine kalabilmektir. Ve en önemlisi: özür dilemek bir zayıflık değil, ilişkiyi büyüten bir güçtür.

İlişkinizde Elinizi Taşın Altına Koyun

İlişkiler, yalnızca “iyi hissetmek”le değil; o iyi hissi sürdürebilmekle olgunlaşır. Bu da ancak iki tarafın da elini taşın altına koymasıyla mümkündür. Sadece sevgi yetmez. Emek, sorumluluk ve duygusal cesaret gerekir.

Birçok çift, ilişkide problem olduğunda geri çekilerek avoidance (kaçınma) moduna girer. Bazıları ghosting (sessizce uzaklaşma) ya da duygusal kopuşla tepki verir, bazıları ise love bombing (aşırı sevgiyle dengeleme) taktiğiyle gerçeği bastırmaya çalışır. Oysa ilişkide sorumluluk almak, duygusal emekten kaçmak değil, emotional labor (duygusal emeği paylaşmak) anlamına gelir.

Elinizi taşın altına koymak; “sen değiş” demek yerine, “ben neyi farklı yapabilirim?” diyebilme olgunluğudur. Bu tutum, hem green flag behavior (olgun ilişki davranışı) olarak kabul edilir
hem de güvenin yeniden inşası için en sağlam temeli oluşturur.

Klinik olarak gözlemlediğim çiftlerde, bu adımın ilişkide bir dönüm noktası yarattığını görüyorum.
Çünkü elini taşın altına koyan kişi, kontrol etmeye değil; birlikte çözmeye odaklanır. Bu yaklaşım, ilişkide “biz bilinci”ni güçlendirir ve savunmayı değil, bağ kurmayı öne çıkarır.

Yeni Fobi: İlişkilerde Sorumluluk Almaktan Korkmak!

Sağlıklı Bir İlişki İçin Pratik Sorumluluk Adımları

Sağlıklı bir ilişki, sadece sevgiden değil; sürekli farkındalık ve bilinçli davranışlardan doğar.
Sorumluluk almak, büyük fedakârlıklar yapmak değil, küçük ama istikrarlı adımlarla güveni yeniden inşa etmektir.

Duygusal dengeyi korumak için uygulanabilir birkaç pratik adım!

1. Düzenli “check-in” yapın.
Partnerinizle haftada bir duygusal durumunuzu konuşun. “Son zamanlarda aramızda nasıl hissediyorsun?” gibi basit bir soru, duygusal kopuşu önleyen bir green flag davranıştır.

2. Özür dilemenin gücünü hafife almayın.
Hata yaptığınızda savunmaya geçmek yerine “Evet, seni incittim.” demek güveni derinleştirir. Bu küçük adım, ilişkide repair (onarım) sürecini başlatır.

3. Net sınırlar koyun ama sevgiyle.
Sınır, duvar değildir. “Buna şu an hazır değilim.” diyebilmek, hem sizi hem partnerinizi korur.
Bu, emotional attunement (duygusal uyum) göstergesidir.

4. Sözünüzü tutun.
Tutarlılık, sevginin sessiz dilidir. Küçük sözleri yerine getirmek bile, ilişkide micro moments of trust (güvenin küçük anları) yaratır.

5. Duygusal emeği paylaşın.
İlişkiyi sürdürmek sadece bir tarafın görevi değildir. Mesaj atmak, plan yapmak, sorun konuşmak her iki tarafın da sorumluluğudur.

6. Savunmayı değil, merakı seçin.
Eleştirildiğinizde hemen tepki vermek yerine “Bunu neden böyle hissettin?” diye sorun.
Bu yaklaşım, tartışmayı değil, bağı güçlendiren diyalogu doğurur. Unutmayın: Sağlıklı ilişkiler mükemmel olanlar değil, sorumluluğu paylaşabilen iki insanın kurduğu ilişkileridir. Sevgi, emekle büyür; sorumlulukla kalıcı olur.

Gerçek sevgi, yalnızca hissetmekle değil; sorumluluğu paylaşabilmekle olgunlaşır.
İlişkide elini taşın altına koyan her adım, sevgiyi daha derin, güveni daha kalıcı hale getirir.

İlişkilerde Bağ Kurmak ve Kaçınmak

Birçok insan ilişkilerde sevmeyi bilir ama kalabilmeyi öğrenemez. Yakınlık arttıkça sorumluluk da artar; işte tam bu noktada geçmişten gelen çocukluk travmaları yani şemalar devreye girer.
Kimi mükemmel olmaya çalışarak tükenir, kimi sevilmeye layık olmadığını düşünerek geri çekilir.
Aşağıda, ilişkilerde bağ kurmayı zorlaştıran ve sorumluluktan kaçınmaya yol açan temel şemaları bulacaksınız.

Sorumluluk Duygusu ve Mükemmeliyetçilik (Yüksek Standartlar) Şeması

Bazı insanlar ilişkide sorumluluk almayı “her şeyi doğru yapmak”la karıştırır.
Bu durum genellikle mükemmeliyetçilik (yüksek standartlar) şemasının sonucudur. Bu şema, kişiye “daha fazlasını yapmalısın” mesajını içselleştirir; zamanla sorumluluk bilinci yerini overcontrol (aşırı denetim) ve tükenmişliğe bırakır.

İlişkide mükemmeliyetçi birey, hem kendinden hem partnerinden fazlasını bekler.
Küçük hatalar bile büyür, her şey “daha iyi olmalı” baskısına dönüşür. Bu da duygusal yakınlığı zayıflatır, ilişkide görünmeyen bir performans stresine neden olur. Sonuçta kişi, partnerini değil “kusursuz ilişki” fikrini sever.

Sorumluluk duygusu bu şemayla karıştığında, kişi kendi sınırlarını ihmal eder, duygusal esnekliğini kaybeder. Zamanla ilişki bir yük haline gelir; tükenmişlik, öfke ve tatminsizlik döngüsü başlar.

Terk Şeması: Sorumluluk Yerine Kaçışı Seçmek

Terk şeması aktif olduğunda kişi, ilişkide kalmayı duygusal risk olarak görür.
Yakınlık arttıkça kaybetme korkusu yükselir ve bu da sorumluluk almaktan kaçınma davranışına yol açar. Kişi bilinçsizce “nasıl olsa gidecek” düşüncesiyle duygusal mesafesini korur.

Duygusal Bastırma Şeması: Görülmediğini Hissettiğinde Sorumluluk Azalır

Duygusal yoksunluk şeması taşıyan birey, sevgiyi hak ettiğine inanmakta zorlanır.
Partneri ilgisiz davrandığında hızla geri çekilir ya da sessizleşir. Bu şema, kişinin kendi ihtiyaçlarını bastırmasına ve ilişkide duygusal pasifliğe neden olur. Oysa sorumluluk almak, partnerin seni anlamasını beklemek değil; duygusal ihtiyaçlarını açıkça ifade edebilmek demektir.

Bağımlılık Şeması: Kendi Ayakları Üzerinde Durmaktan Korkmak

Bağımlılık şeması, kişinin “tek başıma yapamam” inancıyla ilişkiye tutunmasına neden olur.
Bu kişiler sorumluluğu paylaşmak yerine, partnerine teslim eder. Kaçınma burada edilgendir; birey, kontrolü devrederek sorumluluğu görünmez hale getirir. Oysa sağlıklı ilişki, birinin diğerine yaslanmasıyla değil; iki tarafın da kendi dengesinde durabilmesiyle güçlenir.

Haklılık Şeması: Kontrol Sorumlulukla Karıştırıldığında

Haklılık şeması aktif olduğunda kişi, ilişkide “doğru olmayı” sorumluluk sanır. Partnerinin hislerine yer bırakmaz, dinlemek yerine savunur. Bu şema, ilişkide duygusal kaçınma ve empati eksikliğine yol açar.
Gerçek sorumluluk, haklı çıkmak değil; ilişkide denge kurmak için geri adım atabilmektir.

Kusurluluk Şeması: Sevilmeye Layık Görmediğinde Geri Çekilmek

Kusurluluk şeması taşıyan birey, kendi hatalarına takılı kaldığı için ilişkide sorumluluk almaktan kaçınır.
“Zaten beni beğenmez” inancı, onu pasif ve savunmacı hale getirir. Bu şema, duygusal yakınlığı engeller çünkü kişi kendi varlığını tehdit olarak algılar. Oysa ilişkiyi büyüten şey, mükemmel olmak değil; kusurlarıyla da kalabilme cesaretidir.

Güvensizlik Şeması: Korumak İçin Kaçmak

Güvensizlik şeması, geçmişte yaşanan kırılmaların bugünkü ilişkide yeniden yaşanacağı korkusudur. Bu bireyler ilişkide güven kurmak yerine test eder, sınar, sorgular. Bu da sürekli kontrol davranışı yaratır aslında kaçınmanın maskelenmiş hâlidir. Gerçek sorumluluk, karşı tarafı denetlemek değil; kendi güven duygusunu yeniden inşa etmektir.

Sıkça Sorulan Sorular

Çünkü sorumluluk, duygusal olgunluk ve yüzleşmeyi gerektirir bu da çoğu insanda “ya yetemezsem?” korkusunu tetikler. Korkudan kaçmak kısa vadede rahatlatır ama uzun vadede bağ kurmayı zorlaştırır.

Eleştirmek yerine duygularınızı net ifade edin: “Kendimi yalnız hissediyorum.” gibi. Saldırmak değil, ilişkiyi onarmaya niyetli olmak fark yaratır.

Kısa süreliğine evet ama uzun vadede bu, duygusal tükenmişlik yaratır. İlişki bir ekip çalışmasıdır her iki taraf da elini taşın altına koymadıkça denge kurmak zordur.

Evet, bu genellikle terk ya da güvensizlik şemalarının sonucudur. Önemli olan kaçınmayı fark etmek ve küçük adımlarla yeniden bağ kurmayı denemektir.

Sürekli çözüm sunmak yerine güvenli bir alan yaratın. “Seninle konuşmaya hazırım.” cümlesi bile duygusal kapıları açabilir.

Tutarlılıkla. Sözünü tutmak, özür dileyebilmek ve duygusal olarak orada kalabilmekle.

Geçmişte yaşanan ihanet, güvenin zedelendiği bir travma olarak bugünkü ilişkinize gölge düşürebilir partnerinizin her davranışında “yine olacak mı” korkusu tetiklenebilir. Açık iletişim ve küçük taahhütlerin tutarlılığı en güçlü şifa kaynaklarındandır.

Farklı kültürler ilişkiyi zenginleştirebilir ama aynı zamanda iletişim tarzı, duygusal ifade biçimi ve sorumluluk algısında çatışma yaratabilir. En sağlıklı adım, birbirinizin değerlerini değiştirmeye çalışmak yerine anlamaya çalışmak yani “kimin haklı olduğu”na değil, “nasıl birlikte ilerleyebiliriz” sorusuna odaklanmaktır.

Uzman Klinik Psikolog Onur Cansız

Uzman Klinik Psikolog Onur Cansız Şema Terapi başta olmak üzere BDT ve EMDR tekniklerini akredite kurumlardan aldığı eğitimler ve süpervizyon süreçleri ile uluslararası düzeyde uygulamaktadır. Haliç Üniversitesi Psikoloji Bölümünü Yüksek Onur Öğrencisi derecesi ile mezun olmuştur. Uzmanlık eğitimine Haliç Üniversitesi Klinik Psikoloji Master Programı’nda Başarı Burslu olarak başlayarak dereceyle bitirmiştir. Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman ve Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim Araştırma Hastanelerinde Türkiye’nin en köklü iki hastanesinde klinik çalışmalarda bulunarak çalışmıştır.